Bugün, bir üniversitenin kararının halkın gündemini kasıp kavurduğunu ve ülkedeki adaletin, liyakatin bir kez daha sorgulanmasına neden olduğunu üzülerek izliyoruz. İstanbul Üniversitesi, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun da dahil olduğu 28 kişinin diplomalarının iptal edildiğini duyurdu. Ne yazık ki, bu karar yalnızca bir hata değil, aynı zamanda adaletsizliğin, halkla alay etmenin ve gücün kötüye kullanılmasının somut bir örneği olarak tarihe geçecek.

 Diplomaların iptali, “yokluk” ve “açık hata” gerekçeleriyle yapılmış. Eğer her şey hukuka uygun ve net bir şekilde yapılmışsa, o zaman neden bu kadar aceleyle bir karar alınarak bu isimler - ki bunların arasında bir belediye başkanı da var - karanlık bir kuytuya itiliyor? Nerede kaldı adaletin temeli, eşitlik ve herkese aynı uygulama?

 Bu karar, sadece İmamoğlu’nun, sadece bir politikacının ya da bir şehrin başkanının kişisel meselesi değil. Bu karar, devletin tüm yönetim mekanizmalarının nasıl daha fazla güç kazanmak için kanunları hiçe sayabildiğinin, kişisel çıkarlar uğruna halkın iradesine saygı gösterilmediğinin bir yansımasıdır. Bir kişinin diplomasını iptal etmek, yalnızca bir belgenin geçersiz kılınması değildir; o kişinin onurunu, emeğini, toplumun gözündeki değerini de yok saymaktır.

 Çanakkale Zaferi’ni kutladığımız bu günlerde, tarihimize ve kahramanlarımıza saygı duyduğumuzu söylemek kolay olabilir. Ancak, bu tür hukuki ve etik skandallar, geçmişin derslerinden bir şeyler öğrenmediğimizi gösteriyor. Bugün bizim için canını feda edenlerin hatırasına sahip çıkmak, doğruyu ve gerçeği savunmaktır. Peki biz bu değerleri savunabiliyor muyuz?

 Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilmesi, bence sadece bir eğitim kurumunun iç işleyişiyle ilgili basit bir mesele değildir. Bu, ülkedeki adaletin ne kadar zayıfladığının, doğru olanın ve haklının susturulmak istendiğinin acı bir göstergesidir. Ve evet, sinirliyim. Çünkü bu adaletsizliğin bir parçası olmak, tüm toplum adına büyük bir utançtır.

 Bu karar, belki de bugüne kadar gördüğümüz en büyük yanlışı açığa çıkarıyor: Eğer iktidara karşı bir duruş sergiliyorsanız, hukukun ve adaletin sınırlarını aşmakta hiçbir sakınca yoktur. İnsanları, ne olursa olsun susturmak, engellemek ve yok saymak, bir devletin değil, bir diktatörlüğün işidir.

 Daha da vahim olanı, bu kararın arkasında yatan siyasi güdülerdir. Üniversite yönetiminin bu kararını sorgulamak, sadece liyakatin değil, tüm devlet kurumlarının, insan hakları ve demokrasi adına ne kadar zayıf olduğunu görmek için yeterlidir.

 Evet, bugün bir üniversitenin ve bir yönetim organının çok kritik bir sorumluluk taşıması gerektiğini unuttuk. Üniversiteler, bilimsel araştırma ve eğitimin ötesinde, doğruyu ve yanlışı ayırt edebilen, toplumun vicdanını seslendiren yerler olmalıdır. Ancak şimdi görüyoruz ki, bu anlayış ne yazık ki terk edilmiştir.

 Ekrem İmamoğlu’nun ve tüm bu karardan etkilenenlerin, sadece diplomaları değil, özgürlükleri ve hakları da ellerinden alınmak isteniyor. Bu, bizim değil, hepimizin kaybıdır. 18 Mart'ta bir ulusun bağımsızlık mücadelesini ve kahramanlarını anarken, şunu da unutmayalım: Bugün de aynı ruhla, haklıyı ve doğruyu savunarak, bu adaletsizliğe karşı durmalıyız.

 Son söz olarak; bu karar, sadece kişisel bir intikamın değil, adaletin bittiği, hukuk ve ahlaki sorumlulukların hiçe sayıldığı bir dönemin simgesidir. Ve biz, buna asla sessiz kalmamalıyız.


YEŞİLÇAM MEDYA GRUBU

GENEL YAYIN YÖNETMENİ

SEMA KANALICI
 

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.